Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SİCİM (KOLEKTİF KİTABIMIZ ) TANITIM YAZISI

Resim
Bazen şehirler anlatır insanı bazen insanlar anlatır şehirleri. Yeter ki hissedebilin...”şapka”mı takıp sokaklara indim. Hissedebilmek ve insanın hikayesini duyabilmek için...”güneşin kenti” yağmurlarını azar azar döküyordu. İnsan da yağmurlarını azar azar dökmez mi? Bunu cimriliğinden yapmaz, döktüğü yer incinmesin ister...Siz hiç “kayıp kitap” ı aradınız mı? Benim ömrüm onu aramakla geçti. Bulabilmek için çok ıslattım kendimi; harflerle, kelimelerle, cümlelerle, öykülerle, şiirlerle...Bazen çok “uzak” da zannettim. Soranlar oldu neredesin diye; “bir yoldayım” dedim...Bu yolculukta hiç yalnız kalmadım. Bazen bir “kelebeğin kanadı” eşlik etti bana bazen bir “kırmızı araba”...Şehirler içerisinde “kaos” barındırırlar. Tüm bu “çekişmesiz yargı” içerisinde haykırmak istersin. Hani haykırsan tüm herkes susacakmış gibi hissedersin. Olmaz ama öyle...Hiç olmadı...”sessizlik” hep baskın geldi. Bu gri şehri hep maviye boyadım; “mavi değil mavi gibi” ama. Ben boyadıkça üstünü karaladılar, si...

UMUT EYLEMİ

Resim
       Umut..   Bu tek kelime kendi başına ne çok    duyguyu, eylemi barındırıyor içinde öyle değil mi? Bu kelimenin anlamını anlatmak için illa ki “umut” kelimesi geçen bir cümle mi kurmak gerek her seferinde?       Hayır. Çünkü duygular hayatımızdaki eylemler ile harmanlanarak anlam kazanır . Nefes alabilmek başlı başına bir umuttur bizim için. Nefes alabildiğimize şükretmek..          Öyle ki bu kadar basit ama hayati olan bu cümleye teşekkür etmeyi unutuyoruz biz insanlar. Belki de bu kadar sade ama mutluluk   veren şeyleri göremediğimiz için, umut kavramını anlayamıyoruz ne dersiniz?            Göğe bakabilmek. Ne kadar da basit bir cümle bizim için öyle değil mi? Basit bir cümle değil işte. Umut eden insan için göğe bakabilmek, mavidir,   gelecektir, özgürlüktür, sonu olmayan bir sonsuzluktur yüreği ile bakmasını bilene. .         ...

PAPATYA MİSALİ

Resim
Bir papatya düşün..  Ama aşkı değil, Gücü simgeleyen bir papatya düşün.. Koparılmaya değil, Kendini yaşama adamış, Çiçek açmaya mahkum bir papatya misali.. Papatyaları neden koparırsınız ki? Aşkı simgeleyen gül değil midir sorarım size? O halde gülü niye koparmazsınız? Dikeninden mi korkarsınız? Yoksa dikeni battığında vereceği acıdan mı? Ne gülün suçu vardır canınızı acıtacak kadar, Ne de cesareti vardır papatya'nın sizi ağlatacak kadar.. Papatya canını acıtırsa gülün, Gül batırır dikenini papatyanın en derinine.. Yapraklarını koparır papatyanın acımadan.. Halbuki ikisi de aynı dünyaların çiçeği.. Toprağı aynı.. Güneş'i aynı.. Suyu aynı.. Her ikisi de sevgiyi simgeler.. Ama hep bir fark vardır aralarında.. Biri aşkı.. Diğeri ise onun getireceği acıyı simgeler.. Ama hep papatya galip gelir.. Çünkü gül aşkı.. Papatya ise onun ardında getireceği acıyı simgeler..

HAYALLERE GİDEN YOL

Resim
Tıpkı bahçesinde resmini bitirmiş yeni bir çocuk gibi, o resmine tebessümle bakarken, Yağmurun yağacağından habersiz içeri girerken, Yağmur çoktan yağmaya başlamış ve resmin boyaları silinmişti.. Pencereden yağmurun yağdığını gören çocuk, resmini dışarıda bıraktığını hatırladı ve koşarak bahçeye çıktı. Boyaların silindiğini görünce, resmin önüne diz çöktü ve bir damla yaş aktı boyaları silinmiş sayfaya. Bu sayfaya hayallerini çizmişti, Hayalleri ise yağmurla birlikte akıp gitmişti.. Öyle düşünüyordu küçük çocuk. Omuzunda bir el hissetti küçük. Bu kişi kız kardeşi idi küçük çocuğun. Elinde boş bir resim kağıdı ve bir adet kurşun kalem vardı sadece.. "Haydi otur bu kalemle bu boş sayfayı hayallerimiz ile dolduracağız" dedi kardeşi. Şaşıran çocuk kız kardeşinin bu önerisini sevmişti. Daha da şiddetlenen yağmuru aldırış etmediler, oturdular önce kız kardeşinin çizmesini istedi çocuk. O da yağmuru seyrediyor ve kokusunu içine çekiyordu. Sıra çocuğa geldiğinde ise...

BALKANLAR GEÇİDİ

                      Küçükken hep büyük bir fotoğrafçı olma hayali kurardım. Babamın bana son hediyesi olan fotoğraf makinesi bana bu hayatta ondan kalan tek hatıraydı. Küçük yaşta bir çok şehir gezip, bir sürü fotoğraflar çekerdim. Şehirlerin hepsi hiç şüphesiz çok güzeldi. Kim bilir bu şehirler fethedilene kadar kaç asker buralarda kan dökmüş, kaç ana baba yavruları için gözyaşı damlatmıştı bu topraklara. Keşke bu olanları da fotoğrafa çekip   gösterebilme şansım olsaydı ama duyguları görsellerle anlatmak belki de güç, benim için ise en büyük sanattı. Küçükken gittiğim şehirlerin içinde Edirne benim en çok dikkatimi çekenlerdendi. Orada bir sürü yer gezmiştim, bir sürü fotoğraf karesi yakalamıştım sayısı 100' ü aşkın belki de. Fakat hiçbirisi Selimiye Camii kadar beni etkileyememişti. Camiye girdiğim andaki o muhteşem koku. Nasıl anlatsam yasemin desem yasemin değil, gül k...

BİR ÖZGÜRLÜK SEMBOLÜ

Resim
                                                           Selanik’te bir Kütüphanede karşılaşmıştım onunla ilk defa.  En fazla on altı yaşlarında olsa gerek diye düşündüm. Elinde bir kitap vardı ve kitaptan bakarak bir takım şeyler yazıyordu kara kaplı defterine.. Masadaki dik oturuşu, sert ve bir o kadar da kararcı yüz hatları ben de en çok merak uyandıran tarafı olmuştu doğrusu. Formasındaki Rütbesinden aynı okulda okuduğumuzu anlamıştım fakat ben okula geleli henüz 1 hafta olmuştu. Elindeki kitabın ve böylesine hızlı notlar almasının sebebini merak etmiştim ve  onunla tanışmak için yanına yönelmiştim..                  Beni görünce kalemini kara kaplı defterinin kenarına koydu ve sanki önceden tanışan iki sıkı dost bir araya gelmiş gibi en içten gülümsemesiyle ayağa kalktı ...