BALKANLAR GEÇİDİ


                      Küçükken hep büyük bir fotoğrafçı olma hayali kurardım. Babamın bana son hediyesi olan fotoğraf makinesi bana bu hayatta ondan kalan tek hatıraydı. Küçük yaşta bir çok şehir gezip, bir sürü fotoğraflar çekerdim. Şehirlerin hepsi hiç şüphesiz çok güzeldi. Kim bilir bu şehirler fethedilene kadar kaç asker buralarda kan dökmüş, kaç ana baba yavruları için gözyaşı damlatmıştı bu topraklara. Keşke bu olanları da fotoğrafa çekip  gösterebilme şansım olsaydı ama duyguları görsellerle anlatmak belki de güç, benim için ise en büyük sanattı. Küçükken gittiğim şehirlerin içinde Edirne benim en çok dikkatimi çekenlerdendi. Orada bir sürü yer gezmiştim, bir sürü fotoğraf karesi yakalamıştım sayısı 100' ü aşkın belki de. Fakat hiçbirisi Selimiye Camii kadar beni etkileyememişti. Camiye girdiğim andaki o muhteşem koku. Nasıl anlatsam yasemin desem yasemin değil, gül kokusu desem hiç değil. Bu tarif edilemez bir kokuydu. Bu; Nur kokusuydu başka tarifi yoktu bu kokunun. Mimar Sinan'ın ustalık eseri demek buydu. İnsanın gözlerini alan keskin ışıkları vardı camiinin. Hele gece oldu mu onun ışıkları etrafında dönen martılar. Çoğu kişi ışık olduğu için etrafında uçtuğunu düşünse de ben onlarında buraya tıpkı bizim yaptığımız gibi ibadet yapmak için camiinin minarelerinde uçtuğunu düşünürdüm. Onlar her zaman buraların koruyucu melekleriler.
                    



                      Gezdiğim yerleri bir deftere yazma merakı vardı içimde hep. Ben de Edirne'yi defterimin en sevdiğim sayfasına yazdım. Başlık olarak ise Edirne'yi çağrıştıran ve okuduğunda insanda merak uyandıran bir başlık bulmayı düşündüm. En sonunda bulmuştum. '' Balkanlar Geçidi '' adlı bir başlık koydum. Okulda gördüğümüz derslerde Edirne'nin bir Balkan şehri olduğundan bahsedilirdi. Yine Tarih'e olan merakımdan padişahlar konusunda derin bilgilere sahiptim. Padişahların burada yaptırdığı birçok eserleri de gezmiştim. Burada doğan bir padişah olduğunu okuduğumda ve bu padişah'ında koskoca İstanbul'un Fatihi  Fatih Sultan Mehmet olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım doğrusu. Yine onun yaptırdığı Edirne Sarayı en eski eserleri arasında olsa da çok kıymetliydi. Onun oğlu II. Beyazıt'ın yaptırdığı eserlerden olan II.Beyazıt Külliyesi cami, hastane, medrese, mutfak'tan oluşuyormuş. Hele ki içinde müzikle su sesi terapisi yapılarak hastaların iyileştirildiğini okuduğumda bu tedavi yöntemi beni oldukça şaşırtmıştı. Hatırladığım kadarıyla da  Edirne'de iki tane önemli nehir var. Bunlar Tunca ve Meriç nehri idi. Bu güzel nehrin duvarlarında küçük bir yer var burada eskiden padişahlar oturur günbatımını izlerlermiş. Yine nehir'in olduğu yolda az ilerisinde burada her yıl geleneksel Kırkpınar Yağlı Güreşleri düzenlenir sonunda kazananlara ödülleri verilirmiş. Yine Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği Selimiye Camii'ni yaptıran padişah II.Selim idi. Edirne'nin alınana kadar ne zorluklar atlattığı,  gerçek adını öğrendiğimdeki düşüncelerim, kimler tarafından kurulduğu, hangi Osmanlı padişahı tarafından fethedildiği benim küçükken merak ettiklerim arasındaydı. Tarihe olan merakımdan bunları araştırmış bu soruların cevabını bularak aklımda adeta canlandırmıştım olanları. Edirne Roma İmparatoru Hadrianus tarafından kurulmuş, Osmanlı padişahı I.Murat komutasında Lala Şahin Paşa'yı Edirne'nin fethiyle görevlendirmiş ve Edirne Osmanlı'nın olmuş. Roma İmparatorunun adını almış adı o zamanlar Hadrianopolismiş. I.Murat'ın almasıyla Osmanlının olarak Edirne adını almış. Edirne alınana kadar gerek Bizans, gerek Rus, gerek Peçenekler, gerek Bulgarlar ile savaşmış büyük yenilgiler,yıkımlar,kayıplar sonucunda sonunda kazanan Osmanlı olmuş. 


                    Şimdi ise büyümüş kocaman bir kız olmuştum. Üniversiteli bir kızdım.  Küçükken hayalini kurduğum mesleği olacaktım sonunda. Fotoğrafçı olacaktım. Kare kare, anı anına fotoğrafları yakalayabilen başarılı bir fotoğrafçı sayılırdım artık. Bu hayatta kendimi bana iyi hissettiren tek şeyim şüphesiz babamdan bana kalan fotoğraf makinesi idi. O fotoğraf makinesiyle birçok yer gezip sayısını bilmediğim kadar fotoğraf çekmiştim. En yakın arkadaşım o diyebilirim. Gezdiğim birçok ülke, şehir arasında şehirlerden beni en çok etkileyen küçükken Edirne idi. Büyümeme rağmen hala da Edirne'den vazgeçememiştim. Çünkü orası doğduğum şehir idi. Farklı bir yerde büyüsem de Edirne'yi sık sık ziyaret etmeyi hiçbir zaman ihmal etmedim. Bol bol fotoğraflar çektim. Edirne'den ayrı kaldığım zamanlarda bile resimlere bakardım. Selimiye Camisi'nin etrafında uçan martılar beni hep kendine çekerdi. Hele o tarif edilemez kokusu burnumda tütüyordu yine. Hele o Tunca ve Meriç Nehri'nin rengi. Orada günbatımını izlemek bir başka oluyordu. Bende  artık mezun olmama doğru yaklaşıyordum. Bir yarışma olacaktı okulda. Mezun olacaklar çektikleri fotoğraflardan bir albüm oluşturacak bunlar sergilenecekti. Sergideki En güzel albüm yılın en iyi albümü seçilecek ve ödül verilecekmiş. O gün için sabahlara kadar çalışıyordum. Albümü hazırlarken Uyuya kaldığım sabahlar oluyordu. Fakat durmamam gerektiğini kendime hatırlatıyordum. Son fotoğrafı elime almıştım artık bitiyordu son fotoğrafı da yapıştırdım çok güzel olmuştu gerçekten. İnsanın fotoğraflara baktığında içi açılıyordu gerçekten. Ben hep özlemine hasret kaldığım Edirne'min fotoğraflarını koymuştum. Bir başlık bulmam gerekiyordu fakat bulamamıştım. Düşündüm.. düşündüm... Edirne'yi geziye gittiğimde gördüğüm yerleri anlattığım defter geldi aklıma oradaki başlığı hatırladım.'' Balkanlar Geçidi.'' Gerçekten insanda merak uyandırabilecek bir başlıktı. Her şey hazırdı o gün'ü iple çekiyordum artık sadece.



                
                      O gün gelmişti sonunda çok heyecanlanmıştım doğrusu. Benim albümümde orada duruyordu. İnsanlar o albüm'ü dikkatle inceliyorlardı, suratlarındaki ifadeyi anlayabiliyordum onların. Kimisinin tebessüm, kimisinin memleket özlemi, kimisinde gözyaşı herhalde fotoğraflarım onlara bazı şeyleri hatırlatmıştı. Hissettirebildiğime göre  onlara gayet başarılı bir albüm olmuştu. Diğer albümlere yöneldiklerinde bende albümümün yanına gitmiştim. Şöyle bir incelemeye başladım albümümü. Fotoğraflara baktım da ne kadar çok şey sığdırmışım küçücük yaşıma bir sürü fotoğrafları. Edirne'yi canlandırıyordum gözümün önünde. Selimiye Camii'ni, Edirne Sarayı'nı, müzeleri, II.Beyazıt Külliyesini ve birçok camileri. Gerçekten çok kıymetli, önemli en önemlisi de çok güçlü bir şehirdi Edirne düşmanlarına karşı direnmeyi biliyordu. Edirne'de doğduğum için gurur duyuyordum kendimle.Gözlerim yaşarmıştı. O esnada Müdür konuşmaya başladı serginin kazananı açıklanacaktı. O an heyecanlandım gerçekten. Günlerdir emek verdiğim albümümün birinci olmasını gerçekten çok istiyordum tüm kalbimle. Müdür'ü dikkatle dinlemeye başladım. Dikkatle ağzına bakıyordum ne diyecek diye. O an Müdür'ün ağzından kendi ismimi duydum önce hiç tepki vermedim sonra kendime geldim ve ödülümü almaya Müdür'ün yanına gittim. Müdür beni tebrik etti. Kulakları sağır eden uzun süreli alkış sesleri, yılın en iyi albümü benimkiydi. Albümümü bana teslim ettiler elime aldığımda gözlerim yaşardı, gözlerimdeki parıltı tarif edilemezdi. Meğer küçüklüğümden beri çektiğim fotoğraflar beni ileride yılın en iyi albümü yapacakmış. Bir kez daha anladım ki insan doğduğu, büyüdüğü yerlerin kıymetini bilmeli, oranın tarihi eserlerine sahip çıkmalıymış.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

📖IKIGAI - HÉCTOR GARCÍA & FRANCESC MIRALLES📖 & 📖IKIGAI UYGULAMA REHBERİ / KİTAP YORUMUM

-HALİDE EDİP ADIVAR - KERİM USTA'NIN OĞLU-

PAPATYA MİSALİ