ÖLÜMÜN RENGİ
Ölüm.. Kulağa pek hoş gelmiyor değil mi? Ölmek..
Ölünce.. Ölmeye yatmak.. Ölü.. İstediğiniz kadar bu kelimeyi türetmeye çalışın.
İster mastar koyun, ister sıfat olarak kullanın. Hiçbir ek ya da sıfat bu
kelimenin bir son olduğu gerçekliğini değiştirmez.
Son mu peki
kime göre? Neye göre? Nasıl bir son ki bu? Kimse bu dört harfli kelimeyi hafife
almamalı. Ölüm , bu dünya’da derin acılar çekmiş insanlar için belki ebedi
özgürlüğün tek yoludur kim bilir..
Belki de bu dünyada çok fazla kötülük yapmış
insanlar için bir cezalandırma şekli, onun artık bu dünyada daha fazla kötülüğü yapmasına bir son
verilmesi, daha fazla insanın canını yakmaması
için kötülük yapma iradesini elinde alma şeklidir ölüm. Kim bilir..
Peki bu
dünyada çok yakınını; eşini, sevgilisini, dostunu, babasını, annesini, evladını
kaybetmiş insanlar için nasıl bir anlamı vardır sizce. İşte ölüm bu noktada
ancak geride kalanları öldürür..
Bir yakınınızın öldüğünü nasıl anlarsınız
peki? Onun yıllardır işe gitmek için
kullandığı eski, yırtık bir çift ayakkabıyı, annenizin komşuya hamur açmak için
yardım’a giderken kullandığı bir çift terlik’ini ya da küçük kardeşinizin
markete lolipop almaya giderken giydiği, minik, kırmızı-beyaz puantiyeli bir
çift ayakkabısını evinizin önünde gördüğünüzde. Biliyorum, şu an bunları
okurken boğazınız istemsizce düğümlendi ve gözünüzden gelecek bir çift damla yaş
istemsizce yanaklarınızdan süzüldü belki de ya da siz onu bilerek bastırdınız.
Bu satırları okuduktan sonra ölüm’ü anlayabildiniz mi?
Cevabı hayır. Çünkü yaşamadığınız bir acıyı anlayamazsınız, anlamlandıramazsınız ve sınanmadığınız bir acı üzerine konuşmak, konuşmaya çalışmak her zaman kolaydır bilirsiniz. O yüzden böyle riskli bir kelimeye yaşamadığınız sürece herhangi bir anlam yüklemeye çalışmayın. Çünkü acıların tarifi yoktur.
Anlatmaya kalksanız cümleyi başını getiremezsiniz , tıkanır kalırsınız. Cümleye başlasanız bile bir noktada tıkanabilirsiniz. Çünkü ölüm acısı pek yazarakta anlatılacak bir duygu türü değil. Peki onu renkler ile tarif edebilir misiniz ? Bu çok saçma bir soru gibi değil mi? Yazıya bile dökmeye cesaret edemiyorsan, rengini nasıl tarif edebilirsin ki ölümün?..Benim bu acı ile sınandığımı düşünürsek ben tarif edebilirim. Hem renk ile hem de cümleler ile. İşte şimdi hazır olun rengini açıklayacağım.
Rengi mavi.. Mavi benim için umudu ifade eder. Cümlenin başlarında ne demiştim. Ölüm geride kalanları öldürür. Doğru beni biraz öldürdü bu çok sevdiğim yakınımın ölümü. Hatta öldüğünü kabul etmekte pek zorlandım, yıllar sonra bile ‘gerçekten öldü mü ya?’ diye kendime defalarca kez soruyorum. Yani anlayacağınız siz bu hikayede geride kalansınız ve tek şansınız ölümünü kabul ederek, kabullenerek bu hayata devam etmek. Yalnız ciddi bir fark var o da şu ki; bu noktadan sonra daha güçlü oluyorsunuz, sevdiğiniz birini kaybedeceğiniz gerçeğini bilerek yaşıyorsunuz ama korkmanıza gerek yok. Artık ölüm gerçeğini biliyorsunuz, kabullenerek yaşıyorsunuz ve o noktadan sonra aslında her şeyin tozpembe olmadığını öğreniyorsunuz.
Tabutların ,
mezarlıkların korkulacak bir şey olmadığını biliyorsunuz. Mezarlık ya da
cenazelerin önünden geçerken korkmuyorsunuz Hem neden korkasınız ki zaten
hepimiz öleceğimizi bile bile yaşıyoruz hayatı. Mühim olan sevdiğiniz
insanlar yanınızdayken onlarla barış ve huzur içinde an’ı yaşamaya çalışmak.
Küsseniz bile hemen ölüm gerçeğini hatırlayarak barışmak. Evet ölüm barışmak
için iyi bir neden , iyi bir gerçek. Fakat iş işten geçtikten sonra iyi bir
sebep ya da gerçek olduğunu söyleyemem.
Bu yüzden
hayat sevdiklerimizi elimizden alabilecek kadar kısa. Onlarla vakit varken, yol
yakınken barışın. İhmal ettiğiniz sevdikleriniz için pişman olarak sızlanmak
yerine onların yanında olarak onlara varlığınız ve sevginizi hissettirin. Çünkü
Nil Karaibrahimgil’inde dediği gibi:
"Onu özlediysen sonra değil, şimdi ara,
Çünkü hayat sonraya kalmaz, hayat planları beklemez
Ve hayat sonraları hiç sevmez."
Yorumlar
Yorum Gönder